AUTO OBSCURA
Yaratma eylemi artık yalnızca elin, fırçanın ya da ekranın tekelinde değil. İnsanlığın sezgiselliği dijital akıntılar içinde sürüklenirken yaratıcı eylemlerimiz verinin bakışına karışmakta; görmenin ve görülmenin yeni biçimlerini üretmekte. Her dokunuş ve tıklamayla hayatımızın daha büyük bir kısmını kuşatan algoritmik kumaşa yeni bir tür özne olma hâli bahşetmekteyiz. Yaratmak, yaratılmanın kendisine bulandıkça biz de anlamın yazarı, arşivcisi ve küratörü hâline gelen bu yapay ağların içine dolanmaktayız.
Bu yeni düzendeki pozisyonumuzun akışkanlığından ilham alan Auto Obscura, üretim eylemini gerçekleştiren yaratıcılar olarak rollerimizi, aynı zamanda hikâyeleştirilmiş yaratımlara dönüştüğümüz, gerçekliğimizi süzen, çerçeveleyen ve yeniden üreten sistemlerle örülü hâlimizi araştıran hem bir mercek hem de bir ayna olma görevini üstleniyor.
Nitekim yaratım insan eliyle başlar.
El, düşünceyi biçime dönüştüren ilk araçtır; niyetlerimizi şekillendiren, hafızalarımızı koruyan, benliğimizi ifade etmemize olanak sağlayan ilk uzantımızdır. Her jestimizle birlikte üretmeyi anlatısal özerklik kurmanın bir eylemine dönüştürür. Biz ellerimizi kullanmaya devam ediyoruz etmesine ama artık ellerimiz için yeni aracılarımız var. Algoritmik sistemler birer işbirlikçi rolüne yükseliyor; varoluşumuzu yorumluyor ve yeniden çerçeveliyorlar. Bu yeni durumda, seslerimiz sistem içinde bozuluyor ve yeniden dağıtılıyor; bazılarımızınki yükselirken bazılarımız fısıltılarda kayboluyor. Bu kaygan zeminde, sanatçı ile araç, yazar ile algoritma arasındaki sınır silikleşiyor.
Yaratım, insanlarla makinelerin birbirini yeniden kurguladığı döngüsel bir sürece dönüşüyor ve bizleri tek bir soru ile baş başa bırakıyor: Özneliğimizin şartlarının bu denli sis altında kaldığı bir dünyada görmek ve görülmek ne demek?